Beni gör. Beni duy. Bana adil davran.

Kanser tedavisinde öncelik insan olmalı.

Bir kongre sırasında bir sunum izledim… Ama bu slaytlar bilgi değil, birer feryat gibiydi.
Her cümle bir hastanın diliyle konuşuyordu.
Her görsel, rakamların ötesinde bir yaşamın ağırlığını taşıyordu.

“Yaşamak istiyorum—sadece uzun değil, dolu dolu.”

Modern onkoloji artık sadece ilaçlarla ölçülmüyor.
Bilgiye erişim, bakım kalitesi, duygusal destek ve adil sağlık sistemleriyle şekilleniyor.

Ama bugün hâlâ:

  • Bilgiye ulaşamayan,
  • Yetersiz destek alan,
  • Kendini yalnız ve görünmez hisseden milyonlarca hasta var.

“Beni sadece tedavi etme. Beni anla.”

Bilimin sunduğu hedefe yönelik tedaviler, genetik testler, immünoterapi devrim yaratıyor.
Ama bu yeniliklere erişim eşit değil.

Bazı hastalar hâlâ:

  • Klinik çalışmalardan dışlanıyor,
  • Genetik testlere ulaşamıyor,
  • En temel bilgilere bile sahip değil.

Bu sadece tıbbi değil, etik bir sorun.

Hastalar her gün şu soruları soruyor:

  • “Nasıl anlayacağım ilacın işe yarayıp yaramadığını?”
  • “Neden farklı bir tedaviye geçildi?”
  • “Bu yolculukta yalnız mıyım?”

Cevabımız net olmalı: Hayır, yalnız değilsiniz.

Ama söz yeterli değil.
Yanıtlarımız eyleme, güvene, yan yana duruşa dönüşmeli.

Destek bazen bir ilaçtır, bazen ise sadece doğru bir cümledir: “Senin hikâyen kıymetli. Gözüm üzerinde.”

Sistemik Boşluklar ve Köprüler

Onkolojiye dair büyük bir farkındalık eksikliği var:

  • Bilgi boşlukları,
  • Hasta yükü,
  • Sağlık sistemiyle kopukluk,
  • Duygusal destek eksikliği,
  • Eşitsiz erişim…

Bu boşlukları kapatmadan, tedavinin tam olduğunu söyleyemeyiz.

Hastalıkla yol alırken, insanı unutmamalıyız. Tedavi yalnızca tümörle değil, aynı zamanda kaygıyla, bekleyişle, umutsuzlukla da baş etmeli.

“Ben sayılmak istiyorum. Farklıyım. Özelim. En iyisini hak ediyorum.” Çünkü her hasta, bir rakam değil—kendi evrenidir.

Bu Yazıyı Paylaşabilirsiniz...

X
LinkedIn
Facebook